A World Citizen’s Journal

AFGANİSTAN, BÜYÜK ORTA DOǦU PROJESİ’NE SON NOKTAYI KOYDU – 1

Taliban Afganistan başkenti Kabil’i 20 sene sonra tekrar ele geçireli on gün oluyor.  Dünya panik hâlinde Kabil’den kaçmak için Kabil Havalimanı’na yıǧıldı, elinde vizesi olan, olmayan, öyle ki yirmi yıldır Amerika Birleşik Devletleri (ABD), müttefikleri ve diǧer uluslararası organizasyonlar ile farklı alanlarda birlikte çalışmış olupta kendileri ve ailelerine çıkış teminatı almış olanlar bile kontrol noktalarına çoǧu zaman geçmeyi bırakın, panik halindeki kalabalıktan yanaşamadılar bile. Bebeklerini bariyerler üzerinden NATO askerlerine teslim edenler mi dersiniz, her ne pahasına olursa olsun uçaǧın kalkış takımlarına sarılıp öyle „kurtulmaya“ çalışanlar mı…  İçler acısı bu durumu içmiz burkularak izlemek zorunda kaldık.

Taliban 31 Aǧusros’a kadar süre tanıdı. O zamana kadar çıkan çıktı; çıkamayanların ise başına gelebilecekler meçhul; ama Taliban’ı yaşayan ve bilen neler olabileceǧini tahmin edebiliyor. Taliban, her ne kadar „Biz artık eski Taliban deǧiliz“ dese de bunun pek o kadar doǧruyu yansıtmadıǧı son aşaǧıda deǧineceǧim bazı olaylardan belli. Ülkeyi şeriatın esaslarına göre yöneteceklerini açıklamaları tüm dünyaya işin ne tarafa doǧru gideceǧine dair bir ipucu veriyor.

Sevkiyat askeri uçaklarla yapılıyor, sivil uçaklar henüz devreye sokulmadı. Hızlandırmak için bir çok ülke geçici de olsa  tahliye edilen  Afganları almayı kabul etti: Meksika, Hindistan, Bulgaristan, Güney Kore ve Litvanya bunların arasıda. Daha binlerce görevli aileleriyle birlikte tahliye edilmeyi bekliyor.

31 Aǧustos’a kadar Afganistan’dan çıkmayan ülkeleri Taliban işgalci olarak kabul edeceǧini açıkladı, Kabil Havalimanını korumaya soyunan Türkiye de buna dahil.

Batı ile beraber, Batıya karşı – Kırk yıl neyin savaşı?

Son kırk iki yılını savaş halinde geçirmiş bir ülke Afganistan. Fazla ayrıntılara girmeden şöyle toparlayayım: 1979 – 1989 arası Afgan mücahitleri ABD ve Suudi Arabistan yardımıyla – bunların arasında Al-Kaide lideri Usame bin Laden olmak üzere – Sovyet işgaline karşı savaşmışlardı.

Suudi Arabistan’ın en zengin, inşaatla işe başlayıp, sonra holdinge dönüşen multimilyarder bir şirketin sahibinin onyedinci oǧlu olan Osame bin Ladin’i,  ABD ve CIAin eǧitip, para ve silahlarla donatıp, Afgan mücehitlerine Sovyetlere karşı destek olsun diye gönderdiǧini artık bilmeyen kalmadı.

Bu destekçiler arasında  mücahitlere ve Afgan sıǧınmacılarna  ideolojik „eǧitim“, örgütsel ve lojistik destek vermiş olan Pakistan’ı ve o zamanlar Sovyetler Birliǧi’nin ideolojik rakibi Çin’i de unutmamak gerek. O yüzden buna „anti-emperyalist“ bir savaş demek bir hayli zor. Sonunda emperyalizmin muazzam desteǧiyle işgalci Sovyetler Birliǧi’ne karşı savaşıldı. Sovyetler Birliǧi sonunda pes etti ve 1989 da Afganistan’dan çıktı. Çok geçmeden de Afganistan savaşının da etkisiyle darmadaǧın oldu.

Ama Afganistan da bu sefer mücahitlerin kendi aralarında  iç savaş başlamıştı. !994 te Pakistan’ın desteǧiyle kurulmuş olan Taliban (ki Pakistan’ın Quetta kenti neredeyse Taliban’ın karargâhı sayılır), kurulduktan iki sene sonra Afganistan da başa geçti, iktidar oldu, Afganistan İslam Emirliǧi’ni kurdu.  Hemen ABD, Pakistan ve Suudi Arabistan tarafından tanındı ve … „Taliban“ denince o ilk aklımıza gelen şeriata dayandırdıǧı, kadınların ve çocukların resmen esir alındıǧı terör rejimini başlattı. Batı ve ABD bunu seyretti, sonunda Taliban’ın şeriat rejiminin dost ülke Suudi Arabistan’ınkinden ne farkı vardı? Hiç!

Ta ki 11 Eylül 2001 de ABDnin New York kentinde  Dünya Ticaret Merkezi’nin bulunduǧu İkiz Kulelere ve ABD nin savunma merkezi Pentagon’a  yapılan uçaklı terör saldırısına kadar. ABDnin de desteǧiyle Afganistan’da Sovyetlet Birliǧi’ne karşı savaşmış olan Usame bin Ladin islamcı terör örgütü al-Kaide’nin başına geçmiş, ama silahlarını artık ABD’ye karşı çevirmişti. Taliban ise Usame bin Ladin’e yataklık ediyordu. Ne yapmalıydı? O zamanın ABD Başkanı Georg W. Bush o saldırıdan sonra, “ artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak“ demişti ve hakikaten de çok şey deǧişti.

Geçen 20 yılda neler oldu?

ABD, New York saldırısının sorumlusu olarak Al—Kaide’yi işaret etmişti. Al-Kaide de çok sürmeden saldırıları üstlendi. ABD Afganistan’ı hedef gösterniş,  dünya çapında „teröre karşı savaş“ ilan etmiş ve tüm NATO müttefiklerinden de destek saǧlamıştı. Müttefikleri de zaten o saldırının ardından hiç tereddütsüz liderleri ABD’nin arkasında saf tutmuşlardı.

2001 sonbaharında „Operation Enduring Freedom“ başlatılmıştı.

Sovyet işgaline karşı hep birlikte „mücahit“ olarak savaşmış olanlar,şimdi düşman olmuştu: Özbekler , Tacikler ve Șii Hazaralar, Kutey İttifakı’nı kurmuşlardı. Bunları başında  Afgan Özbeklerinin lideri  ve Türkiye’nin de bugüne kadar desteklemiş olduǧu Raşit Dostum ve Taciklerin lideri Ahmed Șah Mesud vardı. ABD, „Operation Enduring Freedom“ çerçevesinde Taliban’a karşı Kuzey İttifakı’nı destekliyordu.

„Pencşir’in Aslanı“ Ahmed Șah Mesud

İlginçtir, Tacik lider Ahmes Șah Mesud’un, Afganistan da yaşayan farklı etnik ve dini grupları, Peştunlar (Taliban’ın çoǧunluǧu Peştundur), Özbekleri, Tacikleri, Hazaraları (Hazaralar Șii ve İran’a yakındır), Beluçları, Aymakları, Afşarları vs. biraraya getirip, hepisinin birarada yaşayabileceǧi bir demokratik Afganistan kurma hayalinden bahsedilir. Hattâ Ahmed Șah Mesud, bu konuda –Türkiye’den yardım istemeyi bile düşünmüş – Afganistan’ı ve Ahmed Șah Mesud’u çok iyi tanıyan haberci Coşkun Aral’ın anlattıklarına göre. Ama maalesef bu gerçekleşemedi. Ahmed Șah Mesud, 9 Eylül 2001de yanına gazeteci kılıǧında yaklaşan iki intihar bombacısının  kameralarına sakladıkları bombanın patlamasıyla öldürüldü. 9 Eylül, yani ABDye terör saldırısın gerçekleştirldiǧi gün.

Bu suikasttan Al-Kaida sorumlu tutulmuştu – ama bence hâlâ binlerce bilinmezin sadece biri bu olay. 2001 sonlarında Taliban devrildi ve yerine Hamid Karzai başkanlıǧında geçici bir hükümet kuruldu. 2003 yılında ise güvenlik ve yeniden yapılandırma amacını güden ISAF (International Security Assistance Force) devreye girdi. Bu, batı standartlarına göre bir „devlet kurma“ (statebuilding) projesiydi, buna parallel olarak ta „teröre karşı savaş“, yani Taliban ve Al-Kaide’ye karşı savaş, devam ettirilecekti. Biz de bir deyim vardır, hani, „olmayacal duaya amin demek“ diye. Olmadı. Bu yolda ABD, 20 yıl boyunca toplam 2,261 trilyon dolar harcamış, sadece Afganistan operasyonları için, bir günde 300 milyon dolar ediyor bu, düşünün.

Büyük Ortadoǧu Projesinin (BOP) sonu

ABD’nin dünyanın tek lideri olmak saikiyle 9/11 den biraz sonra, 2003/2004 yıllarında, ABD National Endowment for Democracy Vakfının tasarladıǧı ve 20 yıl boyunca gerçekleştirilmeye çalışılan bir proje var: Büyük Orta Doǧu Projesi (BOP). Fas’tan Pakistan’a tüm bölge ABD’nin buyruǧu altına girecek ve o bölgeyi bazı eşbaşkanlarının da – ki Cumhurbaşkanı R.T. Erdoǧan gurula bu eşbaşkanlardan biri olduǧunu açıklamıştı –  yardımıyla istediǧi gibi şekillendirecekti. Afganistan’dan başlayıp Irak’a, oradan 2010da başlayan „Arap Baharını“da eş başkanının yardımıyla, mesela protestoların güçlendiǧi ülkelerde Müslüman Kardeşeri – Ihvan diyeyim, Türkiye’de Ihvan daha sık geçiyor – destekleyerek, kafasına göre yönlendirmek istedi.

Ama İhvanları her Arap ülkesinin sevmediǧi için, bu siyaset feci şekilde çuvalladı. Projenin eşbaşkanı R.T. Erdoǧan Mısır’da İhvan lideri Mohammed Mursi’nin cumhurbaşkanı seçilmesine destek oldu olmasına, başardı da, Ama bu sonuç ne Mısır halkınını ne de Mısır Genelkurmay Başkanı Abdulfattah al-Sisi’nin hoşuna gitti. Suudi Arabistan ve Birleş Arap Emirlileri’de hiç hoşnut deǧllerdi durumdan. Mısır’da darbe oldu, Mursi görevden alındı. „Arap Baharı“ sürecinde Kuzey Afrika ülkelerinde, Linya’da. Tunus’ta, Cezayir’de R.T. Erdoǧan tarafından iktidara taşınmak istenen İhvan’ın artık esamesi okunmuyor. Suriye’ye karşı açılan ve eşbaşkan tarafınadan fitillenmiş olan savaş hakeza. Ama BOP’un fazla derinlerine dalmayayım. Ben sadece, ABD’nin SSCB daǧıldıktan sonra ne emperyal hayallerle yola çıktıǧını, ama o hayallerin nasıl Orta Doǧu halklarının kabusuna dönüştüǧünü, BOP hayallerinin gerçek olması uǧruna trilyon dolarların nasıl bu doymak bilmeyen emperyalist savaş     mekaniszmasına harcandǧını kısaca BOP örneǧiyle özetlmenk  istedim.

Doha Anlaşması

2011’de ABD’nin Afganistan daki asker sayısı 100.000-110.000 idi. Ama aynı zamanda da NATO ile birlikte Afganistan’da devlet kurma hayallerinin suya düşeceǧi âşikârdı. Artık 2013’te devlet kurma projesi ISAF’a son verildi. Ülkenin güvenliǧini Afgan kuvvetleri üstlenecekti artık.. 2014’ten itibaren Afgan güvenlik güçleri için eǧitim ve danışmanlık programı başlatıldı. Ama „teröre karşı savaş“ yine eşzamanlı olarak dronlarla sürdürülüyordu. Dronlarla devam eden terörist avında ise yüzlerce sivil hayatını kaybediyordu. Özellikle Barack Obama’nın başkanlık döneminde dronlarla saldırıların sayısı artmıştı.

Amerikan halkı da, artık Afganistan da 9/11′ in intikamının alındıǧını düşünüyor– bin Ladin 02 Mayıs 2011 Pakistan’ın Abbottabad kentinde bulunup yargısız infaz yoluyla öldürülmüştü – ve dolayısıyla askerlerinin oralardan çekilip, ülkelerine geri dönmelerini istiyordu. 

ABD eski başkanı Donald Trump, 2020 başkanlık seçimlerinden 9 ay önce 29 Șubar 2020 de Katar’ın Doha kentinde Taliban ile „Afganistan’a Barış Getirmek İçin Anlaşma“ (Agreement for Bringing Peace to Afghanistan) imzaladı. Bu „barış anlaşması“nda Afgan hükümeti dışlanmıştı. Trump sanki Taliban’a, „biz anlaşalım da; siz sonra kendi aranızda anlaşırsınız“ der gibi, bütün askerlerini Afganistan’dan çekmeyi vaad ediyor, karşılıǧında ise Taliban’dan Afganistan’da hâkim olduǧu bölgelerde islamcı terröristlerin, başta İȘİD olmak üzere, barınmasına izin vermemesini bekliyordu. Böylece Trump’ın, kendi ülkesinin ve müttefiklerinin yirmi yıldır trilyon dolarlar harcayarak sıfırdan inşa etmeye çalıştıkları devleti, askeriyle polisiyle tüm güvenlik güçlerini topyekun dışta bırakarak– ve müttefiklerini de bu sürece ortak etmeden – Afganistan’ı 2020 seçimlerini kazanma uǧruna sattıǧını söyleyebiliriz.

Diǧer yandan ise Rusya ve Çin, ABD ve NATO askerlerinin Afganistan’dan çekilmesi söz konusu olunca, tabii ki Birleşmiş Millerler Güvenlik Konseyi’nde anlaşmayı desteklediler.

Bu arada Taliban, dışarıda kalan Afgan hükümetiyle masaya oturmak için 5000 tutuklu Talibanın serbest bırakılmasını şart koştu. Afgan hükümeti ise bunu kabul etmeyince, Taliban-Afgan hükümeti yakınlaşması konusunda bir aşama kaydedilemedi. Taliban da zaten 15 Aǧustos’ta Kabil’e girdikten sonra hapisteki Taliban’ları salıverdi, ama Doha Anlaşmasına uymak kaydıyle: İȘİD’li tutuklular hâlâ içerde.

Donald Trump ise seçimlerde umduǧunu bulamadı; ABD’nin belki en çekişmeli ve tartışmalı geçen 2020 başkanlık yarışını Joe Biden kazandı. Ama Biden, Afganistan’dan çekilme sürecini Trump’ın bıraktıǧı yerden hızlandırarak devam ettirecekti. Sembolik tarih 04 Temmuz’da – ABD’nin baǧımsızlıǧını kutladıǧı milli bayramı – usul usul, sessiz sessiz Bagram üssünden toparlandılar, gittiler. Afgan hükümetine haber bile vermeden. Müttefikleri de onları izledi. Aslında  11 Eylül 2021’de çekilme  bitirilecekti, yine sembolik bir gün. Ama dünyanın aklında kalacak ve tarih kitaplarına geçecek olan gün 15 Aǧustos 2021 olacak gibi görünüyor: Taliban’ın Kabil’i ele geçirdiǧi, Hamid-Karzai-Havalimanındaki insan yıǧınlarının çaresizce Taliban’dan kaçmaya çalıştıǧı ve „süper güç“ ABD’nin  itibarının yerle bir olduǧu gün olarak.

Devamı var –


Beitrag veröffentlicht

in

von

Schlagwörter:

Kommentare

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert