A World Citizen’s Journal

NATO’nun ve Putin’in emperyal hırsları, Ukrayna’nın felaketi oldu

Ukrayna konusunda Rus Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’in Batı’ya säyleyecek sözü kalmamıştı. Zaten bu yüzden de yıllık Münih Güvenlik Konferansı’na katılma ihtiyacı da duymamıştı.  Dünya, Fransa’nın son arabuluculuk hamlesinden sonra bir Putin – Biden göruşmesi beklerken olanlar oldu.

Geçtiǧimiz  hafta içerisinde dünyanın siyasi parametrelerini deǧiştiren olayları yaşadık. Özellikle Rusya’nın Ukrayna sınırı boyunca konuşlandıtmış olduǧu asker yıǧınlarının doǧudan (Donbass bölgesi) ve kuzeyden (Belarus) Ukraynaya’ya saldırı başlaması ve başkent Kiev’w kadar inmesi, bugüne kadar Rusya’ya NATO’nun 1997 den bugüne kadar habire Rusya sınırlarına doǧru genişlemesinden dolayı anlayışla bakanları irkiltti.

İtiraf etmeliyim ki, bunlardan biri de benim. NATO’nun emperyalizmine o kadar kilitlenmişim ki, Rusya’da yükselen sinyalleri görememişim. Özellikle Rusya içerisinde kabaran – ve bir çok yönüyle de Türkiye’ye benzeyen – Batı ve Avrupa karşıtlıǧı ile şişen ve Ukrayna’ya taşan otoritarist ve emperyalist  hamuru görememişim. Rusya’nın dışarısında gelişenlere bakmışım.  

Bu tabii ki, Rusya’nın çarlık devrini özleyen ve buna özenen  Rus Devletbaşkanı Vladimir Vladimirowiç Putin’in başlattıǧı savaşın, Batı’yı ve NATO’yu haklı çıkardıǧı anlamına gelmez. İki yanlıştan bir doǧru çıkmaz. Zira yukarıda bahsettiǧim hamurun mayasını çalan yine NATO’dur, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere.

Putin’in, Ukrayna saldırısıyla önce NATO’nun tuzaǧına düştü, ABD Devletbaşkanı Joe Biden’i ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson’u haklı çıkardı, kendisi olaǧanüstü bir güven kaybına uǧradı, tarihten ders çıkarmadıǧını gösterdi ve  – en kötüsü – tüm dünyayı bir silahlanma ve olası bir savaş sarmalına çekti.  

Geçen haftanın özeti

21 Șubat akşamı, Ukrayna sınırını geçmeye çalışan beş kişinin Rus askeleri tarafından öldürüldüğü ve Ukrayna’ya ait zırhlı araçların imha edildiǧi haberi üzerine, ülkenin doǧusunda baǧımsızlıklarını ilan etmiş olan Rus ve Rusya yanlısı Lugansk ve Donetsk eyaletleri, artık halk cumhuriyetleri olarak  baǧımsızlıklarının Rusya tarafından tanınmasını istediler. Rus Federasyona Başkanı Putin de onları daha fazla bekletmeden bunu kabul etti ve aynı akşam , Putin’in Rusya Güvenlik Konseyi’nin olağanüstü toplantısında iki cumhuriyeti tanımaktan söz ettiği haberi geldi. Ve Putin sonunda dünya kanuoyu önüde göstere göstere Donetsk ve Lugansk’ın baǧımsızlıklarını tanıdǧına dair dokümanı imzaladı.

Askeri ve finansal destek te isteyen Donetsk ve Lugansk, aynı zamanda Rusya ile bir askeri işbirliǧi anlaşmasının da imzalanmasını taleb ediyorlardı.

Donetsk Halk Cumhuriyeti’nin (DHC) Halk Milisi Sözcüsü Eduard Basurin ise bugün katıldığı bir YouTube programında yaptığı açıklamada, Ukrayna ordusunun saldırıları yüzünden Donbass bölgesinde on binlerce insanın içme suyuna erişiminin kalmadığını ve Kiev’in soykırım gerçekleştirdiǧini söylüyordu.

21 Șubat akşamı dünya canlı olarak Putin’in Lugansk ve Donetsk’in baǧımsızlıǧını kabul ettiǧini açıklayan belgeleri imzalarken seyretti – kimisi alkışlayarak, kimisi hayretler içinde, kimisi de öfkeyle, kimisi korkuyla izledi olayı.

Rus parlamentosunun üst kanadı (Federasyon ülkelerinin temsilcileri) Salı akşamı (22.02.) oybirliǧiyle Donbass bölgesine asker gönderilmesini kabul etti. Asker sayısını ve bölgede kalma süresini Kreml, yani Putin, belirleyebilecek.

24 Șubat’ta Rusya Federasyonu birlikleri Ukrayna’ya kuzeyde Belarus üzerinden, güneyde Karadeniz kıyısından, doǧuda Donbass bölgesinden saldırı başlattı. Ukrayna Devletbaşkanı Volodimir Zelenski savaş hali ve ardından sıkıyönetim ilan etti ve Ukrayna halkını direnişe çaǧırdı. 25 Șubat’tan beri başkent Kiev ateş altında. Ve yine insanlar akın akın canlarını kurtarmak için ülkelerinden kaçmak, başka ülkelere sıǧınmak zorunda kalıyor.

Böylece Demir Perde’nin yıkılmasından sonra peşpeşe yaşadıǧımız uluslararası hukuku ihlal eden savaşlar zincirine bir de Rusya – Ukrayna savaşı ekleniyor

Ukrayna’nın doǧusundaki Donbass’ta çiçeǧi burnunda bu iki ülkenin, aynı 2014’te Ukrayna’nın güneyine düşen Kırım yarımadası gibi  Rus Federasyonu’na ilhak, edileceǧini düşünmek yanlış olmayacaktır.

Diplomasi tıkandı

Bir hafta önce, yani 15. Șubat’ta Alman Șansölyesi Olaf Scholz ‚un Rusya’da Putin ile görüşmesinden sonra dünya bir nefes almıştı. Dialog ve diplomatik çözüm arayışı isteǧi öne çıkmış gibiydi ve Rusya, Ukrayna sınırına yıǧdıǧı askerlerini geri çektiǧini gösteren kayıtlar yayınlamıştı.

Bir gün önce de Ukrayna Devletbaşkanı Wolodimir Zelenski ile görüşmüş olan Scholz, onun, Almanya’nın neden silah yardımı yapmadıǧına dair sitemlerini dinlemek zorunda kalmıştı. Zira Almanya Ukrayna’ya, savaş halinde korunmaları için (mesela ABD ve Ingiltere gibi) silah yollayacaǧı yere 5000 adet miǧfer yollamıştı! Rusya’ya karşı daha şahin ve NATO’cu bir tutum sergileyen Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock (Yeşiller Partisi) ise, Scholz’dan önce Ukrayna’ya yaptıǧı ziyarette, miǧferleri savunmak durumunda kalmıştı. Almanya, tarihten gelen sorumluluklarından dolayı kriz bölgelerine silah satamazdı

Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky, ülkesinde 2014 ten beri durulmak bilmeyen krizin tam ortasında  katıldıǧı 2022 Münih Güvenlik Konferansı’na şu sözleriyle damgayı vurmuştu: „Dünya, savaş istemediğini söylerken, Rusya da müdahale etmek istemediğini söylüyor. Burada biri yalan söylüyor.“

Yalan söyleyenin Putin olduǧunu gördük.

NATO genelsekreteri Jens Stoltenberg 19. Șubat’ta, „tüm işaretlerin Rusya’nın komşusu Ukrayna’ya toptan saldırı planladıǧını gösterdiǧini“ söylemişti. ABD Başkanı Joe Biden, dışişleri bakanı Athony Blinken ile beraber her fırsatta, gününe ve saatine dek Ukrayna sınırına  yıǧılmış 150.000 (şu an sayısı 190.000i bulan)  ve Rus askerinin saldırıya geçeceǧini, bırak Ukrayna’nın zaten kendisinden ayrılmak üzere olan doǧusunu, Ukrayna başkenti Kiev’e kadar gideceǧini, yani Ukrayna’yı ilhak etmeyi hedeflediǧini söylüyorlardı.

Ve gelişmeler maalesef onları haklı çıkardı.

Tabii, çok yakın geçmişimizde ABD’nin, Birleşmiş Milletlere vaktiyle (2003)  sunmuş olduǧu Irak’ta“ kitle imha silahlarının bulunduǧunu „kanıtlayan“ düzmece belgelerle bölgeyi ve dünyayı nasıl savaşa sürüklediǧini hatırlamadan edemedik. O kadar çok yalanı birikmiş, o kadar çok güven kaybetmişti ki ABD, bu sefer doǧruyu söyleyebilecekleri olasılık dışıydı.

Ukrayna durumunda da acaba ABD, benzer bir savaş çıǧırtkanlıǧı yapıyor olamaz mıydı? Nitekim Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’nin bizzat kendisi, öyle hareket gözlemediklerini, ABD’nin bu doǧrultuda istihbaratları varsa, Ukrayna ile paylaşılmasını istedi. ABD’nin, NATO üyeliǧi için umut verdiǧi ve Rusya’nın saldırısından „korumak“ istediǧi ülkenin kendisine bile istihbarat iletmeye gerek görmediǧine göre, bu durumu nasıl deǧerlendirmek gerekir? Bir taraftan diyaloǧun öneminden bahsedip, diǧer taraftan „Ruslar geliyor!“ diye baǧırmak pek güven yaratan bir davranış deǧildi açıkçası.

Sanki ABD tarafından, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı hararetle arzulanıyormuş gibi bir durum ortaya çıktı – Rusya defalarca öyle bir niyetinin olmadıǧını açıklamış olmasına raǧmen. Tabii ki, madem öyle bir niyeti yoktu da, niye komşusunun sınırına bu yoǧunlukta asker yıǧmıştı? Rusya’nın NATO’ya „Siz kapıma dayanırsanız, ben de böyle gardımı alırım işte!“ diyerek, kendini korumaya aldıǧını ve kendine göre NATO’ya kırmızı çizgilerini göstermek istediǧini zannederek, Rusya’ya anlayış gösterenler arasında buldum kendimi. Ve yanıldım.

Halbuki Ukrayna’da olabilceklerin sinyalini yakın geçmişte Kafkasya’da ve daha dün Kazakistan’da olanlar vermişti-

Gürcistan, Ukrayna, Kazakistan – Hatırlayalım

Gürcistan 2008

2003 sonunda Gürcistan’da o bölgenin ilk renkli devrimi gerçekleşmişti. „Gül Devrimi“ Sovyetler Birliǧi’nin son döneminde ve SB’nin son günlerine kadar Dışişleri Bakanlıǧı yapmış olan Gürcü Devletbaşkanı Eduard Șevardnadze’nin devrilmesiyle sonuçlanmıştı. Yönetimde yolsuzluk olduǧu ve son seçimlere hile karıştıǧi suçlamasıyla Șevardnadze’nin yönetiminde Adalet Bakanlıǧından istifa edip, protestoların başına geçen Miheil Saakaşvili 4 Ocak 2004’te yapılan seçimlerde devlet başkanlığı koltuğuna oturdu. ABD ve Avrupa ülkelerinin desteğini arkasına almıştı.

Saakaşvili’nin iktidarı 2008e kadar inişli çıkışlı geçti. Ayrıntılara girmeden mevcut durumu açılamak iççin özetine geçeyim: Gürcistan’da da Ukrayna’ya benzer bir durum vardı: Abhazya ve Güney Osetya’nın Rus yanlısı ayrılıkçı hareketleri.

Gürcistan’ın kuzeybatısında kıyısı Karadenize uzanan Abhazya ve doǧusunda bulunan Güney Osetya: Rusya sınırında bulunan ve „anavatanıyla“ kronik sorunlar yaşayan iki bölge. Rusya, Güney Osetya’da milis güçleri yetiştirmişti. Sürekli Gürcü askerler ile çatışmalar yaşanıyordu, provokasyonlara gebe bir bölgeydi. Sonunda Rusya, Gürcü ordusunun 01 Aǧustos 2008 de Güney Osetya’ya girmesiyle, Gürcistan’ı soykırım yapmakla suçlayarak oradaki halkı koruma amacıyla müdahale etmişti. Zaten Rusya 2000 yılı ve sonraları Abhazya ve Güney Osetya sakinlerine Rus pasaportlarını daǧıtmıştı. Dolayısıyla vatandaşlarını koruyordu sadece.

„Beş gün savaşı“ olarak tarihe geçen bu çatışmada 12 Aǧustos’ta Gürcistan yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmışt.ı.

25 Aǧustos 2008 Rus Federasyonu parlamentosu bu iki bölgenin baǧımsızlıǧını tanıma kararı almıştı. O zamanın Rusya Devletbaşkanı Dimitri Medvedyev hemen ertesi gün onların baǧımsızlıǧını tanıyan belgeyi imzalamştı. İtiraz edenlere Rusya parmaǧıyla Kosovo’yu gösteriyordu.

Bu olay aynı zamanda Batı’nın Gürcistan’ı NATO üyeliǧine hazırlama çabalarına rastlamıştı. ABD, Gürcistan’a modern askeri teçhizat yolluyor ve Gürcü askerlerin eǧitimine destek saǧlıyordu. Ayrıca Gürcistan, savunma bütçesini 2003 – 2008 arası neredesye %800 arttırmıştı.

Ama bu 5- 10 günlük savaşın sonucunda Rusya Abhazya ve Güney Osetya’da askeri üslerini kurabilmişti.

Ukrayna 2014

Kasım 2013’ta Ukrayna hükümetinin Avrupa Ortaklık Anlaşması’nı imzalamayacaǧını açıklaması üzerine başgösteren protesto yürüşleri polisin şiddet kullanması sonucu kitlesel direniş halini almıştı – Ukrayna’nın „Turuncu Devrimi“ başlamıştı. Aǧır çatışmaların yaşandıǧı protestularda onlarca insan hayatını kaybetmişti. Almanya Fransa ve Polonya’nın aracılıǧıyla 21 Șubat 2014’te br anlaşma imzalandı. Rusya yakın olduǧu bilinen Devletbaşkanı Viktor Yanukoviç ülkeyi terketmiş ve kaçtıǧı öne sürülerek makamından alınmıştı. Güvensizlik oyunu beklemeden istifa eden hükümetin yerine 26 Șubat’ta geçici hükümet kurulmuştu.

18 Mart 2014’te Rusya’nın bir dizi uluslararası anlaşmayı ve hukuku  (Helsinki Nihai Senedi, Paris Șartı, Budapeşte Memorandumunu vs.) ihlal ederek gizli bir operasyon sonucu Kırım Yarımadasının Rus Federasyonu topraklarına ilhakı gerçekleşti. Aynı zamanda bugün Rusya’nın saldırısı için sebep gösterdiǧi Ukrayna’nın Donetzk ve Lugansk eyaletleri, istikrarsızlaşma sürecine girmişti.

Ve Putin, Gürcistan’da olduǧu gibi, ayrılıkçı güçlere Rus pasaportu daǧıtıyordu.

Kazakistan 2020

Son olarak bir de Ocak 2022 de Kasakistan’da yaşananları hatırlayalım: Kazakistan’da, ülkenin baǧımsızlıǧını ilan ettiǧi 1991’den 2019’a kadar cumhurbaşkanlıǧını otoriter bir şekilde sürdürmüş olan Nursultan Nazarbayev’in kendiliǧinden (!) yönetimi devretmiş gibi görünmesi sonucu, iktidarı kurumsal düzeyde paylaşmak yolunda olduǧu ve ülkede siyasetin liberalleşmeye gidebilceǧi mümkün gibi görünüyordu. Ama Nazarbayev Devletbaşkanlıǧını Kasım Cömert Tokayev’e devretmis olduǧu halde kendisi Güvenlik Konseyi başkanlıǧını ömrünün yettiǧi kadar sürdürebilecekti ve „ilbaşı“ olarak büyük bir otoriter güce sahipti. Halefi Tokayev liberalleşmeye ekonomiden başlayarak devletin sıvı gaz üretimindeki yardımlarını kaldırdı. Bu, enerji ve elektrik fiyatlarının aniden fırlamasına neden oldu. Buna tepki olarak ülkenin güneyinde ve özellikle petrolve doǧalgaz üretiminin merkezi olan batısında kitlesel protesto yürüyüşleri ve grevler düzenlendi. Bir kaç gün içinde protestolar bir çok kente yayıldı ve şiddet tırmandı. Devlet binalarına saldırılar ve alışveriş merkezlerinde yaǧmalar görülmüştü. Nazarbayev’in heykelleri yıkılıyordu. Protestoyular, halkın ve ülkenin durumundan kendisi ve ailesi milyarlar içinde yüzen „ilbaşı“nı sorumlu tutuyordu.Tokayev bunun üzerine fiyatların düşürüleceǧi sözünü verdi, ardşndan hükümeti yeniden kurdu ve Nazarbayev’in görevlerini bıraktırdı.

Ama bütün bunlar protestoları dindirmeye yetmedi. Tokayev ne yaptı? Askeri yardım talebi  için Rusya’nın da üye olduǧu Kollektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’ne (KGAÖ) başvurdu. KGAÖ de Tokayev’i bekletmeden askerlerini gönderdi. Tokayev bununla da kalmayıp, güvenlik güçlerine protestocuları uyarmadan vur emri verdi. Çünkü onlar Tokayev’e göre „eşkıya ve terörist“ idiler. Sonuç: 225 ölü, 4.300 yaralı ve 10.000 üzerinde tutuklu. İşçi hakları ve baǧımsız sendikal örgütlenme Orta Asyanın en zengin ülkesi Kazakistan’da halen muazzam bir baskı altında. Özellikle enerji endüstrisinde, işçi örgütlenmelerine devlet baskısıyla da yasal sınırlandırmalar getiriliyor.

Rusya bölgenin herhangi bir ülkesinde, özellikle komşusu olan ülkelerde Rusya’ya da sıçrayabilecek demokratik gelişmelerin kesinlikle önünü tıkamak istiyor. Rusya hâkimiyetinde olan KGAÖ’nün Kazakistan’da ki müdahalesi akabinde Putin, Gürcistan ve Ukrayna’da Batı’nın da muazzam destekleriyle gerçekleşmiş olan „renkli devrimlere“ izin vermeyeceǧini açıklamıştı.  Otoriter rejimlerin her demokratik protesto arkasında bir yurtdışı parmaǧı araması ve kendi yurtdaşlarını „terörist“, „ajan“ ve „vatan haini“ etiketleriyle damgalamaları, suçlayıp yargılamaları, onların güçlerini yitirme korkusuyla birebir baǧlı. Her otoriter iktidar sahibi gibi Putin’de bu korkuyla yaşamak zorunda.

Bu  yüzden de Kazakistan’da Nazarbayev’den otoriterlik yönünde bir eksiǧi olmayan Tokayev’in iktidarını destekliyor. Aralarında önemli bir fark vardı yine de: Nazarbayev Rusya, ABD ve Çin’e karşı görece olarak daha baǧımsız bir dış politika izliyordu. Denge, Rusya lehine dönmüştü.

Rusya’nın Ocak 2022 de Kazakistan’da böylece kendi nufüzunu saǧlamlaştırdıǧını kaydettik, ama bunun arkasının gelebileceǧini pek düşünemedik.

Zira 2022 başlar başlamaz Rusya Ukrayna sınırına onbinlerce askeri yıǧmış ve teçhizatını konuşlandırmaya başlamıştı bile.

Son 30 yılın özeti – NATO nereye, Rusya nereye?

Biz, 1989/90 da NATO’nun himayesindeki batı bloǧu ve Rus/Sovyetler Birliǧi (SB) himayesindeki doǧu bloǧunu ayıran Berlin Duvarı’nın, nam-ı diǧer Demir Perde’nin yıkılışıyla başlayalım. O zamanlar dünya, bir „deǧişim rüzgarı“na kapılmıştı. O zamanın SB Devletbaşkanı Mihail Gorbaçov, „Glasnost“ (açıklık“) ve „Perestroika“ („Yeniden Yapılandırma“)  süreci başlatmıştı. SB’ni içinden özgürleştirerek yeniden inşa etmek için devreye sokulan bu siyaset, iyi yönetilemediǧi için aksi yönde bir etkiyi yarattıǧını gördük. Nitecesinde SB’nin Doǧu Bloǧu daǧıldı.

Demir Perde’nin yıkılışından sonra kendini Soǧuk Savaşın  galibi gören, „The winner takes it all“ (yani „Kazanan, her şeyi alır“) zihniyetiyle tüm dünyayı alenen zimmerine geçirmeye hazırlanan bir ABD, bir NATO çıktı ortaya.  „New American Century“, „Yeni Amerikan yüzyılı“ adı altında  ABD’nin saǧ muhafazakarları „neo-con“lar, artık Amerikan hegemonyasına boyun eǧmiş, onun emrinde olan bir dünya düzeni hedefliyorlardı.

Bu fikrin kuramsal önderi Zbigniew Brzezinski, dünyaya hakim olmanın yolunun, Avrasya’da geçtiǧini yazıyordu.  

„The Grand Chessboard – American Primary and Its Geostrategic Imperatives“ (1997) isimli kitabında  Brzezinski, Rusya’yı bir „kara delik“ olarak tarif ederken, Ukrayna’nın,  Avrasya‘
nın „jeopolitik satranç tahtasında“ çok önemli  bir kilit ülke olduǧunu söylüyordu. Ukrayna olmadan Rusya’nın Avrasya’da bir emperyal gücü olamayacaǧını iddia ediyordu. Ukyrana olmadan Rusya, Avrupa dayanaǧını kaybederdi, saga sola bakamaz, varlıǧını Çin ve Orta Asya ülkeleri ile kavga halinde sürdürmek zorunda kalırdı. Dolayısıyla Ukrayna’yı Batı’ya kazandırmak gerekiyordu.

ABD Başkanı George W. Bush’un 2001 de iktidara gelmesiyle bu anlayışın devreye girdiǧini ve ABD Dışpolitikasını yönlendirdiǧini söyleyebiliriz. Ukrayna’da Rus yanlısı Devletbaşkanı Viktor Yanukoviç’i deviren 2014 Euromaydan ayaklanmasını,  ABD’nin – hadi, maddi destekten bahsetmiyelim – en azından memnuniyetle izlediǧini varsayabiliriz.

Eylül 2001 de New York’ta Dünya Ticaret Örgütü ve Amerikan Savunma Bakanlıǧı Pentagona yapılan uçaklı saldılar ABD’nin yeni düşmanını tesbit etmesini de kolaylaştırdı. „Teröre karşı savaş“ adı altında Irak’tan girdi, Afganistan’dan çıktı; Büyül Ortadoǧu Projesi dedi, bölgeyi kan gölüne çevirdi, darmadaǧın etti – müttefikleri de peşinden.

Putin’in kini – Putin’in cesareti

Arap Baharı sürecinde 2011 yılında Suriye’de de başlayan gösteri yürüyüşle erini, teröristlerin protesto anında kitlelere ateş açmasıyla başlayan iç savaşı, Suriye Devletbaşkanı Başar Esad’ı devirme planlaları, Rusya’nın devreye girmesiyle suya düştü.

Rusya’nın Suriye’de, 2020 Azerbaycan – Ermenistan savaşından sonra Kafkaslarda, Ocak 2022 de Kazakistan’da eli güçlenmişti. Asya’nın ekonomik devi Çin ile stratejik ittifaklara girebiliyordu.

Putin’e cesaret veren bir başka önemli olay ise,  Aǧustos 2021’de ABD’nin büyük Afganistan fiyaskosu oldu: ABD ve müttefiklerinin, „Taliban’dan kurtarmak“ üzere 2001’de girdikleri Afganistan’dan Aǧustos 2021’de apar topar ayrılışı (ve bunu yer yer Rusya’nın lojistik yardımıyla da yapmış olmaları) ve ülkeyi tekrar Taliban’a teslim edişi, ABD’nin Vietnam’dan sonra uǧradıǧı  en beter, en yüz kızartıcı yenilgi oldu.

Bu Putin’i kendi emperyalist projelerini gerçekleştirmesi yolunda cesaretlendirdi. Özellikle Avrupa’da ilk başkanlık yıllarında beklediǧi ilgiyi göremeyen Putin ve onun yönetiminde Rusya, hayal kırıklıǧı, aşaǧılanmşlık duygusunun yarattıǧı kompleks ile geçmişin „Altın Çaǧı“nda, Çarlık Imparatorluǧunda görüverdi Rusya’nın geleceǧini!

Halbuki Putin 2002 yılında Alman meclisinde akıcı Almancası ile ve gözleri parlayarak Avrupa ve Rusya’nın „Lizbon’dan Wladiwostok’a ortak bir ekonomi bölgesi“ yaratmasından bahsediyordu. Atlantik ötesinde ABD yönetiminin tüyleri diken diken olmuştur bunları duyunca sanırım.

NATO’nun doǧuya genişlemesi Rusya ve Batı arasında başlıca gerilim nedeni oluşturuyor, Rusya kendisini NATO’ya dinletemiyordu. Gorbatçov, Almanya’nın 1990’da birleştikten sonra NATO’ya üye olmasını tek şartla kabul etmişti: NATO, Doǧu Avrupa’ya doǧru ilerlemeyecek, Varşova Paktı’nın feshinden sonra stratejik baǧı kalmayan ülkeleri, NATO’ya almayacaktı. Zamanında Rusya’ya televizyon kameraları ve dünya kanuoyunun önünde – demke oluyor ki bütün dünya buna şahit, kayda geçti çünkü – Rusya’ya bu söz verilmişti.

Gel gör ki, NATO ABD’siyle Avrupa’sıyla sözünü çabuk unuttu:  1999 da Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan, 2004’te Bulgaristan, Estonya, Letonya. Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya, 2009’da Arnavutluk ve Hırvatistan, 2017’de Karadaǧ, 2020’de de Kuzey Makedonya NATO üyesi oldular.

Sıra Ukrayna’ya mı gelmişti?

Artık  Avrupa ile işbirliǧi özlemi içinde olan Putin’den eser kalmadı. 2007 Münih Güvenlik Konferansı’nda Rusya’nın güvenlik beklentilerini hiçe sayan Batı’ya veryansın ediyordu artık. Rus dışpolitikasının kırılma noktasını o tarih ile belirlemek mümkün.

Bundan sonra ne olmalı?

  1. NATO genişlemeyi durdurmalı; tüm dünyaya daha fazla yayılmayacaǧına dair garanti vermeli;
  2. Rusya, Ukrayna’ya güvenlik garantisi vermeli. Ukrayna’nın bu hafta yaşadıkları asla tekrarlanmamalı;
  3. Ukrayna NATO’ya üye olma emellerinden vazgeçmeli; 2019da anayasasına yazdıǧı NATO’ya üyelik hedefini silmeli; tarafsız kalacaǧını taahhüt etmeli; Ukrayna’nın hem Batı ile hem Rusya ile iyi ilişkiler geliştirebilmesine böylece fırsat verilmeli;
  4. Ukrayna’da yaşayan Rusların azınlık haklarını tanımalı ve onların güvenliǧini saǧlamalı;
  5. Minsk Anlaşmaları tekrar işletilir mi, bilemiyorum, ama bundan sonra atılan adımlar Avrupa Güvenlik ve İşbirliǧi Teşkilat ve Birleşmiş Milletler gözetiminde ve tarafsız bir ortamda atılmalı. Ukrayna’da 2014 (ABD’nin de 5 milyar Dollar ile desteklemiş olduǧu) Euromaydan Ayaklanması’ndan sonra zamanın Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Pereschenko’nun girişimiyle gerçekleşen ateşkes anlaşması çok geçmeden ihlal edilmişti.  Ülkenin doǧusu (Rusya yanlısı Donbass Bölgesi) ve Batı yanlısı Kiev yönetimi arasında savaş halen devam ediyor. Putin 21 Șubat’ra Minsk sürecinin artık bittiǧini açıklamıştı.
  6. Rusya Ukrayna’dan ve işgal ettiǧi bölgeler Donetsk ve Lugansk’tan çekilmeli;
  7. ABD’nin ve NATO’nun  geri durduǧu bir anlaşma süreci tekrar başlatılmalı.

Bütün yukarıda saydıklarımın gerçekleşme ihtimali sıfıra yakın. Dünyanın tekrar ve daha hızlı bir silahlanma ve savaş sarmalına savrulma ihtimali katbekat yükseldi. Çünkü 27 Șubat Pazar günü Alman meclisinde Șansölye Olaf Scholz Alman ordusunun yenilenmesi, daha modern  silah ve askeri teçhizat ve geleceǧin siber savaşları için 100 milyon Euroluk özel bütçe ayıracaǧını açıklarken ve Putin’e „savaş suçlusu“ olarak tanımlarken, meclis çoǧunluǧu tarafında ayakta alkışlandı. Șimdiye kadar kriz bölgelerine prensip olarak saldırı silahları göndermeyi reddeden Almanya  – bu prensibin esasen defalarca ihlal edildiǧi tesbit edildi -, Ukrayna’ya Alman ordusu Bundeswehr’in silahlarını yollayacak. Sadece sol parti Die Linke silahlanmayı asla desteklemeceǧini açıkladı. Diǧer taraftan Avrupa Birliǧi (AB) Ukrayna’yı silahlandıramak için 500 milyon Euro ayıracak.

NATO, barışçı bir yol aramayı deǧil, kendi varlıǧını sürdürmek için sürekli kendine düşman yaratmayı seçiyor. NATO’nun uluslararası bir sorunu çözdüǧü, bir yaraya merhem olduǧu görülmemiştir. Bunun tarihte de bir örneǧi yok. Bilakis.

… ve Türkiye’nin çıkmazları

Daha şimdiden kuzeyinde çıkan savaştan Türkiye’nin nasıl etkileneceǧini hesaplamek azami bir çaba gerektirmiyor: Enflasyonun ve fiyat artışlarının gırla gittiǧi bir ekonomide doǧalgaz , petrol ve elektrik  fiyatlarının arttıǧını görüyoruz ve daha da artacaǧı kesin. Türkiye yakın zamana kadar Rusya’dan pahalıya aldıǧı doǧal gaz azaltarak Iran ve Azerbaycan’dan daha ucuza gaz ithal etmeye başlamıştı. Böylece Türkiye’nin 2019da Rusya’ya doǧalgazdan baǧımlılıǧı % 49dan % 35e gerilemişti. Bugün bu %33e inmiş durumda.

Hadi, fosil enerjiyi bırakalım da nükleere geçelim bari desek, nükleer santralleri inşa edip işletecek olan yine Rusya.

Hükümet ve yandaş medya her ne kadar tahıl ve buǧday üretiminin tüketimi karşıladıǧını söyleseler de Türkiye’nin yüksek miktarda hububat ithal ettiǧi biliniyor. Türkiye, gereken 20 milyon tonun sadece 17 sini kendisi üretebiliyor. Geçen yıl ithal edilen 7,5 milyon ton buǧdayın %66 sı Rusya’dan, %18i ise Ukrayna’dan geldi. Dolayısıyla ekmek fiyatlarınin Ukrayna krizi nedeniyle artacaǧı bekleniyor.

Dolar daha ABD Federal Merkez Bankası FED’in faizlerini arttırmadan bile yine TL : $ farkını açıyor. İthalata ve Hazineye büyük yükler getireceǧini görmek durumundayız. Buna baǧlı olarak genel fiyat artışları peşinsıra gelecektir.

Rusya ve Ukrayna arasında arabulucuk yapmak isteyen Türkiye’nin Rusya tarafından tarafsız olarak kabul görmesi zor. NATO üyesi olmasının yanısıra en geç Ukrayna’ya sattıǧı Bayraktar TB2 SİHA larının Dobass bölgesinde Rus yanlısı ayrılıkçı güçlere karşı kullanıldıǧı tesbit edildikten sonra tarafsızlıǧı şüpheye düştü.

Türkiye, yalnız 1936 yılında imzanlanmış olan Montreux Anlaşması temelinde Boǧazları gözbebeǧi gibi korumakla barışa ve gerilimin düşmesine katkı saǧlayabilir, savaşın yayılmasının önüne geçebilir.

Tarafsız bir Türkiye’ye şimdi bölgenin her zamandan daha fazla ihtiyacı var. NATO’nun ve Türkiye’nin üzerindeki Amerikan üslerinin şimdiye kadar Türkiye’ye ve dünyaya ne yararı olduǧu sorgulanmalı, tarafsız ve tam baǧımsız olabilmenin artık ciddiyetle yolu aranmalıdır.

Ayrıca ülke içinde barışı saǧlayamayan bir siyasetin, dışpolitikada  başarılı olması da zaten beklenemez.

„Yurtta barış, dünyada barış“

öyle rasgele söylenmiş bir laf deǧil, Türkiye geleceǧinin projesidir, ülkenin iç ve dış güvenlik siyasetinin kutup yıldızıdır.

SAVAȘA HER ZAMAN VE HER YERDE – HAYIR!


Beitrag veröffentlicht

in

, , ,

von

Schlagwörter:

Kommentare

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert